15 Temmuz 2015 Çarşamba

Deneyim: Birlikte Doğuralım Güneşi

Merhaba sevgili kadınlar.
Bu yazıyı yazıyorum çünkü kendimi en yalnız hissettiğim dönemlerde aslında ne kadar çok olduğumuzu farkediyorum.Yaşadıklarımı yalnızca ben yaşıyorum zannederken bir çoğumuzun aynı şeyleri , farklı farklı şekiller de yaşamış olduğumuzu biliyorum. Yaşadığım kalp kırıklıklarını , travmaları erkeklerin ilgisiyle yapay sevgisiyle kapatmayı deneyip , hiç size sarılmadığım için af dileme yazısı yazıyorum...
4 veyahut 5 yaşlarındayken bedenime tanımadığım eller değdi.Kadınların "güvenli" diye hapsedildiği o evlerden birindeydim. Bir akrabamızın evinde.Henüz 4 yaşındaydım ve tecavüze uğramıştım.Ne olduğunu yıllarca anlamlandıramadım.Cinselliği öğrenene dek bildiğim tek şey o kirli nefesli adam bana istemediğim şeyler yapıyordu ve canım acıyordu. o eve gitmek istemememem , ağlayıp zırlamam hep bundandı. Defalarca hoyrat ellerini sürdü minik bedenime. O zamanlar anlamlandıramadığım "o şey" büyüdükçe belirginleşti kafamda. Ben daha 4 yaşında bedeni sömürülen, tecavüze uğrayan bir kız çocuğuydum...
20 sene kimseye anlatmadım, kabuslarım hariç kendime bile. Zannediyordum ki bastırdıkça olmamış olacak.O sıralar birlikte olduğum, aşık olduğum bir adam vardı. Yaklaşık 3 senedir beraberdik. Ben birbirimize olan sevgimize , kurduğumuz bağa o kadar güveniyordum ki artık boğazımı sıkan , peşimden bir gün dahi ayrılmayan "bu olayı" ona anlattım. Artık dayanamadığımı ve psikolojik destek almak istediğimi, ona ihtiyacım olduğunu söyledim. Ama o gitti... Arkasına bile bakmadan , yalnızlığını doldurmak niyetiyle, yarabandı niyetine bir başka hemcinsimi koluna taktı ve gitti...
O günler de kadın olmanın ne demek olduğunu , nasıl aslında hayata yenik başladığımızı idrak etme günlerindeydim. Aradan bir kaç sene geçti. Kadınlar yanımda olsun istiyordum, bu erkek-egemen sisteme başkaldırmak istiyordum ve örgütlendim.
Bir çalışma alanında bir erkek yoldaşıma çok güvendim. Hem de öyle çok güvendim ki tekrar yüreğim de kelebekler hissedecek kadar. Ne ahmaklık değil mi onu da sevdim... Çünkü diyordum ki "devrimciler yüzlerini bile görmedikleri insanlar için ölümü göze alırlar ve yanlarında ki kadınları nasıl severler". Buna inandım. Kısa süreli bir ilişkimiz oldu ve evet o da beni hoyratça "kullandı". O da bir başka kadının bedenini kullanmış , bana gelince de mesele üç beş sevişme sonrası soğumuştu... Evet devrimciler insanları çok severlerdi doğru. Ancak erkeklik kavramının ne olduğunu , erkek egemen zihniyetin kendi saflarımızda dahi nasıl yer ettiğini görmezden geldim . Eksikliğimdi bu ve yine ben öğrendim. O da öğrendi elbette zor süreçlerden geçti ancak değişti mi bilmiyorum. Çünkü bende ki izleri hiç değişmedi...
Tüm bu süreçlerden sonra ben kahrolmadım, depresyon kucaklarında gezmedim sevgili kadınlarım. Ben acı çektim , üzüldüm ancak kadın mücadelesine daha çok sarıldım... Çünkü istedim ki önce birbirimize sarılalım. Başka kız çocukları , kadınlar yaşamasınlar bunları. İzin vermesinler kendilerini mahvetmelerine. Önce birbirimizi dinleyelim , güçlenelim ve en önemlisi artık karşı koyabilelim istedim. Düşündükçe hep daha çok sarıldım kadın mücadelesine. Yaşadıklarımı atlatabildim mi bilmiyorum. Belki de bundandır erkeklere karşı hala hırçınlığım, asabiyetim. Elbette öfke kusan biri olmayı ben seçmedim sevgili karşı cinslerim.Hem öfke, nefret öyle kolay kolay taşınabilecek duygular da değiller ki. Bilirim ki dünyada taşınması gereken en önemli duygulardır affetmek ve sevebilmek. Ancak sevgili karşı cinslerim sanırım hepinizi ancak tek bir kadın dahi artık erkek egemenliğinizden mağdur olmadığında affedebileceğim.Sizler önce kendinize karşı gerçekten samimi olabildiğiniz de affedebileceğim.

Böyle işte sevgili kadınlar. Tutalım birbirimizin ellerinden , yüreklerinden. Birbirimizden başka kimsemiz yok. Önce ağlayıp zırlayalım birbirimizin omzunda , sonrasında birlikte doğuralım yeryüzüne güneşi. 

9 Temmuz 2015 Perşembe

Deneyim : Prangalardan Kurtulmak

Yürekleri sevgi, merhamet ve iyi niyet dolu kadınlar; merhaba! Merhaba; ruhları karartılmaya çalışılmış kadınlar! Merhaba; bedenlerine onlarca kendini bilmezin darbesi vurulmuşlar! Merhaba; canımın ta içleri, merhaba!
Yazı yazmayı çok sevmeme karşın, küçüklüğümden beri belki de tek bana kalan alışkanlığım olmasına karşın, bu yazıyı yazmak hala benim için çok zor. Esasen belki de bu yazı ile birlikte kurtulacağım prangalarımdan. Bu yazı ile belki de özgürleşeceğim bir nebze daha.
Bana atfedilmiş bir konunun yazısı olsa bu en yaldızlı cümlelerle ama tersinden en de sade yanıyla sayfalar dolusu yazabilirim size. Ama bu, belki de bir iç döküş yazısı. Yahut özeleştiri, bilemiyorum.  Yazarken özgürleşeceğim çünkü ilk kez kendimle yüzleşeceğim.
Yazıyorum çünkü yalnız değilim biliyorum. Yazıyorum ama takdir beklemiyorum. Yazıyorum ama yargılanmayacağım, onu da biliyorum. İçimdeki o küçük kız çocuğunun erkek akıl ile uzlaşmasını mahkum edebilmek için yazıyorum. Ya da sadece vicdanımı rahatlatmak…
Karışık gelmesin size kelimelerin sıralanışı. Anlamsız gelmesin o peş peşe bir nefes\bir ömür’de sıralanan cümleler. Erkek akıl ile kol kola yürümüş, bile bile sömürülmeye izin vermiş yüreğimin zelzenişi bu satırlar. Sömürülen maddi ve manevi varoluşumun, kadınlığımın ağrısı tüm bunlar.
Yıllardır naçizade kadın özgürlük mücadelesinin içinde bulunmuş, bulduğu her fırsatta erkek aklı makhum etmiş, gerekirse bedeller ödemiş ama yılmamış, her ne koşulda olursa olsun “KADINLAR VARDIR” diye haykırmış bendeniz bir zaman kendimi o erkek aklın kucağında buldum. İçinden sıyrılamadığım küçük burjuva alışkanlıklarım mı yatıyordu temelde yahut düzenin o süreçte bana sistematik olarak pompaladığı “yalnızlık” duygusu mu  bilmiyorum.
İnsan bazı dönemlerde –belki de en devrimci durması gereken dönemlerde- yenik düşüyor azizim. O süreç benim için de öyle bir süreçti.  Öyle ki yaşadığım iç-geçiş süreçleri beni fazlasıyla yormuş, yanlışa doğru dememek için dokuz köyden kovulmuş, dışardan bakıldığında her açıdan sıkıntılı bir tip, içine döndüğünde nihai zaferden başkasını düşlemeyen ama  yalpalanan, bulduğu her eşikte yalpalanan, en olmaması gerekenler  tarafından yalnızlaştırılan, hesapta “düzelmesi” için kendi haline bırakılan, sonuçta içinde binbir parça olan bir kadın ve  geçirdiği süreçten bir kesit bahsettiğim.
Neresinden tutuarsam tutayım elimde kalan o süreçte, ben gittikçe yalnızlaştım. İçime döndüm sanarken aslında o ara bana iyi gelen tek şey olduğuna inandığım bir adamın kollarında kaldım. Ait olduğum yerin orası olmadığını bildiğim halde, kendimi tabiri caiz ise “ev kapatması” haline getirdim. Zile bastığımda içerden ‘kollarını açıp tüm benliği ile bana gelen’ adamın maskelerine yenildim. Belki de bile bile…
Tüm o reddettiğim toplumsal kadınlık rollerini bile isteye, en “güzel” haliyle üstüme geçirdim. O uyanmadan uyandım, kahvaltısını hazırladım. Hiç bıkmadan, nefret ettiğim halde, günde 4 kere çayını demledim, önüne koydum. “Orta-açık, tavşan kanı ha, unutma…”  Kahvaltısını yapıp, semizlendikten sonra o çok “hantallaştığı” için tekrar yatağına dönerken ben kalkıp evi temziledim, kıyafetlerini hazırladım. “Ev işleri-mi” bitirdiğimi haber vermek için umursuzca yattığı odasına gittiğimde canı isterse saatlerce istemezse “rahatlayana” kadar onunla seviştim. Mutlu olduğum yada ben istediğim için değil, sırf o istediği için ve sırf o mutlu hissetsin diye. İlk kez biriyle birlikte olmam da ona “nasip” olmuştu zaten. Onun tabiriyle “tatlı-sert” beni buna ilk mahkum etmesi sonrasında da canı her istediğinde bana sahip olabileceği anlamına geliyordu nasılsa. Bekaretimi de o “bozmamış” mıydı nasılsa? Artık O’nun idim. Onun malı idim.
Her üstümde tahakküm kurduğunda hunharca, gözümün önünde onlarca kadın siluyeti geçti. Sarışın, esmer, kumral, renkli gözlü, sarı-kızıl-kahverengi saçlı, kısa boylu, uzun boylu, şişman, zayıf onlarca kadın kaşları çatık bana bakıyordu. Hesap soruyordu. Ne yapıyorsun, diyordu. O yüzleşme en beteriydi benim için. Gözlerimi sıkı sıkı kapatırdım her seferinde. Beni üstünden\altından atana kadar da açmazdım. Sesli sevişmesini söylerdim. Benimle konuş derdim. Hoşuma gittiğini sandığı için yapardı, ikiletmezdi. O “dirty talk” yaparken ben o kadınların sesini bastırırdım içimde.
Bir dönem geldi, il dışına çıkmam gerekti. 4  gün kadar kendine bıraktım onu. Kızmıştı giderken bana, gitmemi istemiyordu. Ama gitmem gerekiyordu ve gittim. Hiç aramadı tabii ki beni. Ben sinirindendir sanıyordum. Döndüm ama eskisinden daha beterdi her şey. Bana artık o lütfedip gösterdiği iyi yanını göstermiyordu. Çoğu zaman susarak geçiriyorduk vaktimizi. Kadınlık görevlerimi yaptığım zamanların dışından bahsediyorum. Ya çok sinirli olup azarlıyordu yılmadan beni ya da saatlerce uyuyordu. Evde olmadığım 4 günlük süre zarfında başka başka kadınlarla birlikte olduğunu öğrendim sonra. Boşboğaz kapıcımız Hamdi efendi geciken kirayı istemek için geldiği sırada… Ayak parmaklarımdan omuriliğime sıcak bir şeyin yükseldiğini hissettim, titriyordum. Kendimi bıraktığım koltuktan kalkamıyordum. O geldi sonra, en umursamaz haliyle. Ağzının ucuyla “regl mi oldun yoksa” diye sordu. Öyle ya, neyim olabilirdi ki başka?
Bir hışımla kalkıp önce vazoyu kafasında parçalayıp, sonra da defolup gittim o evden- diyebilmeyi çok isterdim. Ben kaldım. Hem de hiçbir şey sormadan, daha büyük bir esaret ile kaldım. O’nu kaybedemezdim. Bırakamazdım da zaten. Hem O’na aittim, hem de bana ihtiyacı vardı. Ne yapardı bensiz, ne yapardım O’nsuz. Kaldım, hem de öyle bir kaldım ki o evde bütün “kadınlık hallerimle”. Saçımı boyattım önce, yeni kıyafetler aldım sonra. Daha lezzetli yemekler yapmayı öğrendim. Mezelerle donalttım sofraları. Daha çok seviştim onunla. Orgazım taklidi yaptım gecelerce. Korkuyordum, git diyecek diye korkuyordum. “Düzelsin” diye kendi haline bıraktıkları ben her geçen saniye daha da eriyordum.
Parasız kalmıştık. Ev kirası, faturalar, alacaklılar… Hepsi daha çok sinirlenmesi için birer yeni sebepti. Hepsi daha çok beni öldürebilmesi için yeni sebepti. Onu böyle mutsuz bırakamazdım. Benden beklediğini yaptım. Gittim ve çektim krediyi. Elim dahi titremeden koydum önüne bir tomar parayı. Daha önce hiç bir arada elime geçmemiş rakamları, ben O’nun önüne koydum. Tabii ki sırf mutlu olsun diye.
Ve bir sabah eve girecekken yine, kapının arkasından böğrüne ok saplanmış hayvan sesi duyuldu. Giremezsin, dedi O hayvan böğüre böğüre. Elimde alışveriş poşetleri, yüzüm bembeyaz, kanım çekilmiş , anahtarım hala kapının üstünde kalakaldım öylece. Sonra fark ettim içerdeki topuklu ayakkabıları ve yarı çıplak ama mahçup yüzünü mermerden kaldıramayan o kadının varlığını. Göz göze geldik. İkimiz de özürler diliyorduk sessizce birbirimizden. Onu ya da o eve girip o hayvanın üstünde tahakküm kurabileceği her kadını tek tek bulup anlatmalıydım, engelleyebilmek için. Özür diliyordum çünkü engelleyememiştim. Özür diliyordu çünkü muhtemelen varlığımdan haberi dahi yoktu. Ve pişmandı. “yuva dağıttı” sanıyordu. Biz aramızda üç metre, ortamızda bir hayvan, sarılıp ağlaşırken sessizce böğürmeye başladı yine aynı ses. Önce onu tuttu fırlattı kolundan odaya, üstünü giyinsin diye. Sonra beni tuttu çekti kolumdan, içeri gireyim diye. Ne ben girdim içeri, ne o giyindi üstünü. Aldı taytını ve çantasını, fırlattım anahtarı ve poşetleri, tutuştuk el ele kadınla, koşmaya başladık aşağı doğru;  ardımızda “sürtükler” diye böğüren o hayvanı o eşikte bırakarak. Dış kapıya kadar soluksuz koştuk. Sonra durduk birden ikimiz de. Yarı çıplaktı. Böyle dışarı çıkamazdı ya, yardım ettim. Üstünü giyindi. Saçımızı sımsıkı topladık ikimizde. Başımıza giren ağrıdan olsa gerekti.  Yaklaşık bir saat yürüdük hiç konuşmadan, bir taksi çevirdim sonra.  Öne onu bindirdim, arkaya da kendim oturdum. Evini tarif et dedim yalnızca. Tam inecekken döndü arkaya, gözleri dolu dolu “özür dilerim” dedi paramparça. Sıktım elinden usulca, dayanamadım sarıldım sonra boynuna. Bin mahçup ben fısıldadım sonra “Özür dilerim.”
Adını dahi bilmediğim o kadını ardımda bıraktım ama hiç bırakmadı yakamı yaşadığım o anlar. Ne yaptığımı, kendimi neyin içine soktuğumu daha berrak görebiliyordum artık. Gidip bir kadın organında ağlaya ağlaya özür dilemek istiyordum bütün saf duygularımla. Yapamadım, cürret edemedim. Yine korktum belki de aslında. Üstünden aylar geçti, ne yarası kapandı, ne suçluluk duygusu azaldı bir damla.
Evde, sokakta, kampüste kadın özgürlük mücadelesi anlattığım kim varsa tek tek özeleştiri vermek istedim, yapamadım.  Bulduğum bütün kadınlara “sakın bunu kendinize yapmayın” demekle yetindim, tüm dıştan ve buyurucu tarzımla.
Hayatımın en geri, en hatalı, en yoz döneminden sonra bir nevi küllerimden doğuyorum şimdi.  En baştan alarak, en titiz ve dikkatli hal\davranışlarımla. En “kadın” halimle.
Dedim ya bir özeleştiri yazısıdır aslında bu satırlar. Affınıza sığınıyorum siz koca yürekli kadınların, en anadan üryan halimle.
Varın ve var olun güzelim kadınlar, en kadın halinizle.
Sevgi ve inançla öpüyorum yüreklerinizden.

13 Nisan 2015 Pazartesi

KADINLARIN SESİ HDP, BİZLER MECLİSE!

Kadın özgürlük mücadelesinin artan bir ivme kazandığı, gerek biber gazıyla bireysel gerek doçkalarla biksilerle ordulaşarak kadınların özsavunmayı büyüttüğü, yaşamın olduğu her alanda direnişi büyüten kadınların iyice görünür olduğu şu günlerde mecliste neler olacak soruları da gündemde elbette. Gelişen süreçte tüm ezilenlerin, ötekilerin sesi olan HDP kadın özgürlük mücadelesini büyütmek için var gücüyle çalışmalarını sürdürmüştü ve bunu milletvekili listelerine de yansıttı. Geçtiğimiz 2011 genel seçiminde tüm partilerin kadın milletvekili aday sayısı 268 iken bu seçimde toplam 511 kadın aday var. HDP 268 kadın aday gösterirken, CHP 103, AKP 99 ve MHP 58 kadın aday gösterdi. HDP dünyanın yarısı kadınlardır, meclisin de yarısı onlar olacaktır diyerek kadın aklı ve iradesini meclise taşıma sözünü tutmuşken bu tutumuyla diğer partileri de kadın aday sayısını artırmak için zorlayan, itekleyen güç şüphesiz ki HDP oldu. Özellikle HDP’nin ilk sıralardan gösterdiği Burcu, Şerife, Kader, Feride gibi genç kadın adaylar bizler HDP, bizler meclise sözünün gerçekliğini gözler önüne seriyor. Kadın cinayetlerinin kadın aklı ve iradesiyle önüne geçilebilmesi için, o yüce kutsal “aile”yi koruma bakanlığından önce kadın bakanlığı kurulması için, bizlerin mecliste olabilmesi için bir kez daha gördük ki tek çıkar yol HDP! Kadınların oyu HDP’ye!

ERKEK ŞİDDETİNE KARŞI BEDDUA: KIZIL SOPALILAR KOVALASIN SİZİ!

Gün geçmiyor ki yeni taciz,tecavüz, şiddet haberleri almayalım ve yine gün geçmiyor ki erkek egemen sistemin erkek egemen kurumları bu duruma trajikomik çözümler sunmasın. Mesela geçtiğimiz günlerde Diyanet İşleri' nin ülke genelinde "ailevi meseleler" üstüne dini danışmanlık ve rehberlik hizmeti veren "Aile ve İrsat Büroları " kadına yönelik şiddetin çözümü olarak Felak ve Nas surelerinin bol bol okunmasını salık vermiş bulunuyor. Bu kurum şiddete uğrayan kadınlara şiddet karşısında sabırlı olup yuvalarını dağıtmamalarını, kocalarını sinirlendirmeyen uslu kadınlar olurlarsa şiddetten kurtulabileceklerini söylüyor. Bize sorarsanız kızıl sopalar en etkili ve kesin çözüm. Ne dersiniz?

SUUDİ ARABİSTAN'DA ERİL KAFANIN YENİ UYGULAMASI

Katı şeriat kurallarıyla yönetilen Suudi Arabistan’da kadınlara hayatı zindan eden aşırı muhafazakârlar, yasak getirmekte dur durak tanımıyor. Kadınları cinsel obje olarak gören ‘erk’ toplum şimdide kadınların bakışlarından rahatsız oldu. Suudi Arabistan Toplumsal İşler Konseyi kadınlara yönelik ilginç bir karar aldı. Konseyin almış olduğu yeni karara göre kadınlar sadece yüzlerini değil, bundan sonra gözlerini de kapatacak. Konsey, aldığı bu kararın gerekçesini ise gözleri erkekleri tahrik eden kadınlara dayandırdı. Toplumsal işler konseyi başkanı Şêx Mutleq Elnabed, gözleri etkileyici olan kadınların erkekleri tahrik ettiğini, bu yüzden kadınların gözlerini örtmeleri gerektiğini belirtti. Bu karar toplumsal işler konseyi tarafından onaylanırken, pratikleşmesi için de konsey içerisinde yer alan erkeklerin gerekli adımları atacağı kaydedildi. Hangi gözün erkekleri tahrik ettiğinin nasıl belirleneceğine ise konsey içerisinde yer alan erkek üyelerin karar vereceği öğrenildi. Bu kararı uygulamayan kadınlara yönelik ise cezai yaptırımlara gidilecek. Kadınları kapalı kutu haline getirmeye çalışan bu zihniyete karşı sessiz kalmayacağız. Kadını cinsel obje olarak gören bu çürümüş ‘erk’ zihniyeti ve bu zihniyeti uygulamalarıyla sürdüren sistemi reddediyoruz. Kadın cinsel obje, Ferhunde, Halkın Seçilmiş Kahramanı Afganistan'da kapitalizme meta, üreme makinesi ve kimsenin namusu değildir.

BİZİ DE Mİ KARDAN SANDIN?

Okul bahçesinde öğrencilerin yaptığı kardan kadın heykeliyle aynı karede fotoğraflanan Nurhak Lisesi Beden Eğitimi Öğretmeni Nurhak Eğitim-Sen yöneticisi Çilem Sakine Coşkun hakkında toplum değerleri ile örtüşmeyen bir karede görüntülenmekten soruşturma açıldı. Fotoğraflanan kadın öğretmen olduğu için mi, yoksa kardan olan adam değil kadın olduğu için mi açıldı soruşturma, düşünmek gerek... Hangi kadın cinayeti toplum değerlerinizle örtüştü de tecavüzcüyü öldüren Nevin Yıldırım'a müebbet hapis verdiniz? Her tacizin, tecavüzün, şiddetin zeminini hazırlayan söylemleriniz midir toplumsal değerleriniz? Duyunuz: biz, emeğimizle kadınlığımızla her alanda vardık, var olacağız. Kardan kadınlar yapacak, her zulmünüze direnecek kadınlar filizleniyor her gün. Haberi yazan arkadaşın notu: Öğretmen olacak bir kadın olarak söylüyorum bunu: Kardan kadınlar da yapacağız, özgür kadınlar da yetiştireceğiz,sokaklarda da direneceğiz... 

FERHUNDE , HALKIN SEÇİLMİŞ KAHRAMANI

Afganistan'da Kuran'ı yaktığı iddiasıyla linç edilen Ferhunde'nin haberini bir önceki sayımızda vermiştik. Ferhunde için adalet eylemleri yayılarak sürüyor. 34 kentte gerçekleştirilen eylemlerde, "Sadece Ferhunde'nin katilleri değil, sistem cezalandırılsın" denildi. "Ferhunde seçilmiş kahramandı" diyen kadınlar her gün mezarını ziyaret ediyor ve doğan çocuklarına onun adını veriyor. Afganistan'da Ferhunde için adalet protestoları ve anma törenleri, 34 ilde sürüyor. Celalabad kentinde sokağa çıkan yaklaşık 500 kişi sadece Ferhunde'yi katletmeye çağıran molla ya da suç işleyen erkeklerin değil, Çeteciler, Taliban ve savaş ağalarına destek vererek cinsel şiddeti meşrulaştıran devlet yetkililerinı, ülkede cinsel şiddeti cesaretlendiren sistemin yargılanmasını” istiyor ve yargılana kadar da susmayacaklar.
Kadınlar olarak biz de bunu görev olarak üstleniyor ve mücadelemizi büyütüyoruz. Ferhunde halkın seçilmiş kahramanıdır. Kadın bilinciyle kuşanan kadınlara saldırılar devam ediyor . Ferhunde'ye linç girişiminde bulunan “erk” egemen toplum bilinç kuşanan halklara yaptığı her saldırıda daha da güçleniyoruz bizden alınan her canda bilinçleniyor büyüyoruz. Ferhunde onurumuzdur, Ferhunde'ye yapılan saldırıyı hepimize yapılmış sayıyoruz Biliyoruz ki biz birkaç kişi değiliz; biz, binler on binleriz! Biz kadınlar olarak varlık mücadelemizi sürdüreceğiz